Hükümetten alkışlanacak bir karar…
1974 yılında Kıbrıs harekâtı söz konusu olunca, devlet gözü dönmüş bir çeteci gibi Müslüman olmayan vatandaşlarının vakıflarına hiçbir kanuni gerekçeye dayanmadan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıyla el koydu. Bu insanlarımızın Türk olmayan yabancılar olduğuna karar verildi…
Amigoların abartılı propagandalarına kanarak, iklimin günümüzde de çok değiştiğini sanmayın…
Aynı zihniyet devam ediyor; örneğin, Anayasa Mahkemesinin, soyadlarını Bartuna, Amno ve Hadodo yapmak isteyen Süryani şahısların talebini 1934 tarihli Soyadı Kanunundaki ırkçı gerekçeyle 8e karşı 9 oyla reddetmesi daha birkaç haftalık çok taze bir gelişme… Bu anlayışla Kürt sorununu nasıl çözeceğimiz ise ayrı bir soru…
***
Kendi vatandaşına zulmeden devletin her yıl ilerleme raporlarıyla tomografisini çeken Avrupa Birliği, Türkiye 2010 İlerleme Raporunda azınlık vakıflarının hali pür melalini şöyle tasvir ediyor:
Ancak, yasal çerçeve, el konulduktan sonra üçüncü kişilere satılan mülklerin veya Şubat 2008de yeni mevzuatın kabul edilmesinden önce birleştirilen vakıflara ait mülklerin durumunu ele almamaktadır.
Süryaniler mülkiyet ve tapu işlemleri konusunda güçlüklerle karşılaşmaya devam etmektedir. Özel şahıslar ve dini kurumları ilgilendiren birkaç dava devam etmektedir. Özellikle Mor Gabriel Süryani Ortodoks Manastırı arazi mülkiyeti konusunda rapor dönemi boyunca sorunlarla karşılaşmaya devam etmiştir.
Türkiye, Bozcaadadaki (Tenedos) Rum Ortodoks Kilisesinin mülkiyet haklarına ilişkin Mart 2009 tarihli AİHM kararını henüz uygulamamıştır.
Yunan vatandaşlarınca mülkiyet mirası ve tescilinde, özellikle değiştirilmiş Tapu Kanununun karşılıklılık hükmünün yorumlanması da dahil olmak üzere, Türk makamlarınca uygulanması alanında sorunlar bildirilmeye devam edilmektedir. Bu konuda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1.Protokolünün 1. Maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiş ve mülkün iadesi veya başvuranların mali olarak tazmin edilmesine karar vermiştir.
Sonuç olarak, Vakıflar Kanunu, bazı gecikmeler ve prosedürel sorunlar olsa da uygulanmıştır. Vakıflar Meclisi bu sorunların varlığını kabul etmekle beraber, gerekli işlemleri hızlandırmaya çalışmıştır. Ancak, el konulan ve üçüncü kişilere satılan veya yeni mevzuatın kabul edilmesinden önce birleştirilen vakıfların mülkleri hususu söz konusu Kanun tarafından ele alınmamaktadır. Türkiyenin tüm gayrimüslim cemaatlerin mülkiyet haklarının tam olarak korunmasını güvence altına alması gerekmektedir.
***
Neyse ki Hükümet, önceki gün, Gıda ve Tarım Bakanlığının teşkilatlarını düzenleyen kararnameye sürpriz bir madde ekleyerek, cemaat vakıflarının taşınmazlarının iadesine ilişkin önemli bir düzenleme yaptı.
Cemaat vakıflarına mal iadesinin kapsamı 2008 yılında çıkarılan yasaya göre genişletildi.
Cemaat vakıflarının üçüncü kişilere satılan taşınmazlarının bedelleri de sahiplerine verilecek. Gerçekten bu kararından dolayı hükümeti kutlamak ve alkışlamak gerek. Devletin tam bir çeteci gibi haklarını gasp ettiği, tek günahı Müslüman olmamak olan vatandaşlarımıza
27 yıl sonra hakları teslim edilecek.
Ve medyamız kendi insanımızdan gasp ettiğimiz bu hakların onca yıl sonra iadesini, yıllardır ısrarla bunu talep eden ABnin İlerleme Raporuna hiçbir yollama da yapmadan, devrim, jest veya açılım olarak niteliyor…
2011 yılında demokratik dünya ile aramızdaki farkı varın siz hesap edin…
***
Dünya vatandaşı olarak böyle gayri insani bir hoyratlığın bunca zaman sürmesine karşı içim isyan dolu olsa da halkına zülüm etmeye alışmış bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olarak hükümetin bu adımını içtenlikle kutlayıp alkışlıyorum…
Büyük bir haksızlığı düzelttiler.
Darısı aynı mantığın mağduru olan Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasının başına…