Biiipli bir 12 Eylül yazısı
Pazar günü arabada giderken, oğlum bir şarkıda radyonun sesini açtı:
Bak, bu şarkı dünyayı kasıp kavuruyor dedi.
Şarkının adı What the f*cktı.
Argodan kibarca Bu da neyin nesi diye tercüme edilebilir.
Daha belden aşağı tercümesi var, ama yazamıyorum.
Şarkı ilk dinlediğimizde sansürsüz yayınlandı; birkaç saat sonra, herhalde çoluk çocuk da dinliyor diye ayıp yerlerini bipleyerek verdiler.
Ben de bipleyerek yazıyorum.
* * *
Bu ara çok satan kitaplar listesinde de f*cklı bir eser var:
S*ktir et!
John J. Parkinin kitabı F*ck it (Arunas Y., 2011), Türkçede bu isimle yayımlandı ve hayli ilgi gördü.
F*ck it, İngilizcede çok kullanılan, arabesk bir laf aslında…
Küfre mesafeli olanlar için şarkıyı söylemek kadar kitabı istemek de zor:
Sizde S*ktir et var mı sorusu üzerine geyikler dönüyor internette…
Sahi ne oluyor?
Sokağın asi çocuğu f*ck, nasıl oldu da ciciler giyinip kültür dünyasına başlık oluverdi birden?
* * *
Önce şunu belirteyim:
Şarkıdakiyle kitaptaki f*ck arasında ciddi fark var:
What the f*uck, bir hayret nidası aslında…
F*uck it ise, takma kafana anlamı taşıyor.
İlki, merak ediyor; ikincisi Hiç merak etme diyor.
Şarkıdaki kız, İspanyaya gelmiş. Herkes partideymiş.
Arkadaşına soruyor:
Johnny, buradakiler çok manyak… Nası bi şey bu?
Kitaptaki öyle değil… Yazar, bize boşverme şekil ve tekniklerini öğretiyor, adeta bencilliğin kitabını yazıyor:
S*ktir et demek, kendinizi iyi hissettirir diyor:
Doğu, bu sözü boş vermek için kullanır, Batı, özgürlüğü bulmak için… Mücadeleden vazgeçmek, ne hoşunuza gidiyorsa onu yapmak, kendi yolunuzdan gitmek, harika bir duygudur.
* * *
Argonun ıslahı diyebilir miyiz buna?
Mesela Can Yücelin dilinde anarşistleşen, müesses nizama isyan eden tehlikeli f*uck, bu örnekte nasıl da uysallaşmış, kuyruğu kıstırılmış kediye dönmüş değil mi?
Mücadeleden vazgeç teslimiyetini özgürlük manifestosuymuş gibi hatmetmek, anca serbestiyi hürriyet diye öğrenerek yetişmiş bir nesle nasip olurdu.
1960larda, 70lerde ne bu şarkının, ne de bu kitabın ilgi görme şansı vardı.
S*ktir et diyen, S*ktir git cevabını alırdı.
Dün Dünyayı değiştireceğiz diyenlerin çocukları, bugün yelkenleri indirip Dünyayı bırak/keyfine bak noktasına geldiyse bu, biraz da 30 yıl önce sırtımıza binen 12 Eylülün eseridir.
O kesintinin yarattığı 80 model aldırmazlık kuşağının nemelazımcı ürünleri, rafları, afişleri, sahneleri, ekranları süslüyor bugün…
* * *
Düşünün ki, ilerde, 1980lerde sansürlenmiş şarkıları inceleyenler Zülfüyü, Ruhi Suyu, Cem Karacayı keşfedecekler.
2000lerde sansürlenmiş şarkıları inceleyenler ise What the f*ckı dinleyecek ve Yaşasın eğlence/yaşasın gece sözleriyle dans edecekler.
12 Eylülü çok f*cklı bir yazıyla anarken, insanlığın S*ktir et deyip geçenler değil, What the f*ck diye hesap sorup mücadele edenler sayesinde ilerlediğini hatırlatalım.
Biiiip!