12 Eylül 1980 askerî darbesi, Türkiyenin siyasal ve anayasal hayatında gerçek bir dönüm noktasıdır.
Bu anayasanın yapılış şekli de, Konsey yöneticilerinin zihnindeki projenin anayasallaştırılmasını fevkalâde kolaylaştırmıştır. Kurucu Meclis deyiminin bilinen anlamıyla en ufak bir ilgisi olmayan 1981-1983 Kurucu Meclisi, bir kanadı beş darbeci generalden, diğer kanadı da onların atadıkları 160 bürokrattan oluşan, dolayısıyla hiçbir temsilî nitelik taşımayan bir organdır. Bu, Anayasanın Başlangıç Bölümünden 1995 değişikliği ile çıkarılmış olan ilk iki paragrafında, 12 Eylül 1980 harekâtının milletin çağrısıyla ve Türk Milletinin meşrû temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanmış olduğunun belirtilmesi, bugün insana pek de lâtif olmayan bir lâtife gibi gelmektedir. Acaba Türk milleti bu çağrıyı ne zaman ve ne gibi araçlarla yapmıştır ve MGKnın atadığı 160 Danışma Meclisi üyesi, nasıl olup da Türk Milletinin meşrû temsilcileri olmuşlardır?
İşin ilginç bir yanı da, bu süreçte Danışma Meclisinin, ismiyle müsemmâ olarak, sadece bir danışmanlık rolü ifa etmiş olmasıdır. Bu Meclisin hazırladığı taslak, MGK tarafından tek taraflı olarak dilendiği şekilde değiştirilerek kesin hale getirilmiş, siyaseten kritik önemdeki intikal hükümleri (geçici maddeler) ise doğrudan doğruya MGK tarafından hazırlanmıştır. Gene Anayasanın, 1995 değişikliğinden önceki başlangıç bölümünde yer alan Türk Milleti tarafından kabul ve tasvip ve doğrudan doğruya Onun eliyle vazolunan bu ANAYASA ifadesi de, aynı şekilde bir lâtife izlenimi uyandırmaktadır. Siyasi partilerin kapatılmış olduğu; hayır propagandasının, geçici maddelerin ve Evrenin Anayasayı tanıtma konuşmalarının eleştirilmesinin yasaklanmış bulunduğu; anayasa halkoylamasının, tek adayın General Evren olduğu Cumhurbaşkanı seçimiyle birleştirildiği, nihayet Konsey yetkililerinin, hayır oyu çıktığı takdirde bunu halkın rejimden memnuniyetinin bir nişanesi olarak görüp göreve devam edecekleri yolundaki açıklamaları, bu halkoylamasını, gerçe