Bir Ak Parti milletvekili Türk halkının yıllardır kendisine yabancı kültür değerleriyle aldatıldığını, şimdi artık bu iki yüzlü durumun sonuna gelindiğini, kendi değerlerini temsil eden bir hükümetin iktidarda olduğunu söylemiş…
Şu kısacık cümleden koskoca bir yazı çıkarmış bir mimar. Memleketteki ressamların tezyinatçılığa, hat ve tezhip sanatına mı yönelmeleri gerekecek, mimarlar Osmanlı mahalleleri mi tasarlayacak? diye soruyor. Sorduğu daha yığınla başka soru da var. Varmak istediği yer önemli: Bu ülkede sanatı ve estetiği bu zihniyet mi belirleyecek?
Eğer bir siyasi iktidar sanatçıya karışacaksa elbette buna hoş gözle bakılamaz. Sanatçılar kelebekler kadar özgür olmalı. İstediklerini çizebilir, istemediklerinden uzak durabilirler. Bir mimarla eseri arasına yalnızca işi kendisine veren kişi girebilir.
Yazıda, öznesine fena halde tepeden bakan bir hava var ve bu hemen kendini belli ediyor. Yazar, içinde yer aldığı çevreyi sanat konusunda tek-seçici olarak görüyor. Görsün, bunun hiçbir mahzuru yok; ancak kendi çevresi dışında kalanları hor görmeye veya onların görüşlerini, eğilimlerini, sanat anlayışlarını küçümsemeye de hakkı yok.
Ekrem Hakkı Ayverdi veya Turgut Cansever kendisinden daha az mı mimardı? Ya da mimar Korhan Gümüş Bebek Camii dahil pek çok nitelikli esere imza atmış Mimar Kemalettin düzeyinde işler yaptı da bizler mi haberdar değiliz? Sorun nedir gerçekten?
Şu olabilir mi sorun: Türkiyede iktidar partisinin kalıcılığı artık iyice anlaşıldığı için, kendilerini her dönemde siyaseten doğru olarak tanıtanlar, siyasetin mihverinin değişmesiyle birlikte kendilerinin de kenara itiliverileceğinden endişe mi duymaya başladılar?
Aslında sorun sanat değil, yine siyaset… İktidar partisi, bazen merkezi hükümet olarak bazen belediyeler eliyle, ülkede var olan bütün görüşler ve eğilimlerle birlikte iş yapmaya özel gayret sarf ediyor. Bunun bir örneği İstanbul 2010 Avrupa Başkenti projesiydi. Bildiğim kadarıyla Ak Partinin sanat anlayışı bu mu? sorusunu yönelten mimarın da içinde yer aldığı bir ekip eliyle başladı, yürütüldü ve sonlandırıldı o proje…
Ancak tersi hiçbir zaman gerçekleşmedi. Türkiyede siyaseten doğru olduğu iddiasını seslendirenler, yürüttükleri hiçbir projede, örgütsel düzeyde veya uygulamalarda, kendilerinden farklı bir doğru çizgisinde yer alanlarla birlikte olma çabasına hiç mi hiç girmediler.
Öyle sanatçılarla, yazarlarla, mimarlarla karşı karşıya gelip görüştüklerini, tartıştıklarını bile sanmıyorum.
Basit bir soru: İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı bünyesinde yer alanların yapısında, son on yıl içerisinde, Türkiyedeki siyasal ve sosyal değişimi yansıtacak bir farklılaşma oldu mu? Kendilerinden farklı zevke sahip tek bir sinemacı, ressam, sanat ve düşün adamını içlerine aldı mı İKSVciler?