DEMOKRATİK İHTİLALLER ÇAĞINDA GİRİT

DEMOKRATİK İHTİLALLER ÇAĞINDA GİRİT

DEMOKRATİK İHTİLALLER ÇAĞINDA
GİRİT

Tüyap kitap fuarında uğradığım Belge yayınevinde ‘Demokratik İhtilaller Çağında Girit’ adlı bir kitap dikkatimi çekti. Nede olsa anne tarafından Giritlilik var.

Eğer kayıtlar doğru ise dedem ben doğmadan 14 yıl önce ölmüş. Dedemin ölümünün ardından ne anneannemin nede annemin Girit’le ilgili fazla bir bilgileri olmadığı ya da bilgilerini bize aktarmadıkları için hafızamda Girit ve Giritlilikle ilgili herhangi bir bilgi yok.

Yazılı ve sözlü fazla bir kaynak olmamasına rağmen dedem Hüseyin Yelken 1884 yılında Girit’te doğmuş. 17 yaşındayken bir kayıkla Osmanlı topraklarına gelmiş.

Girit’ten kaçışının altında Osmanlının 1897’de ki Girit’teki ayaklanma da kaybedişinin ardından Müslümanlara yönelik baskı ve kıyımların artmasından kaynaklandığını anlıyoruz.

Osmanlının Girit’i fethinin ardından ayrıcalıklı bir grup olan Girit’li Müslümanlar, Helen ayaklanmaları ve savaşlar, önce Girit’in otonomi ardından da Yunanistan ile bütünleşme kararı Girit Müslümanlarının yaşamlarını tehlikeye attığı için olanak bulanlar Anadolu’ya kaçmışlardır.

Anlaşılan o ki dedemin zorunlu muhacirliği genç yaşında başlamış. Bilmediği bir bölgeye, bilmediği bir yaşama 1901 yılında adım atmış.

Girit’ten Silifke’ye kadar geliş süreci hakkında pek bir bilgi yok. 1900’lü yılların başında yapılan Osmanlı Nüfus sayımına göre 1 Temmuz 1884 Silifke doğumlu olarak nüfusa kaydedilmiş ve soyadı kanunu ile birlikte kayıkla Girit’ten geldiği içinde ‘Yelken’ soyadını almış. Soy kütüğünde ki kayıtlarda görüyoruz ki 1 Temmuz 1901 tarihinde doğan Ayşe Yelken’le evlenmiş. Bu evlilikten 5 kız 3 erkek çocuğu olmuş. En büyük kızı annem 5 Ekim 1923 tarihinde doğduğuna göre, annem doğduğunda ananem 22 dedem ise 39 yaşındaymış.

Dedemi hiç tanıma şansım olmadı. Benim olmadığı gibi en büyük torunlarının bile tanıma ve anımsama şansının pek olduğunu sanmıyorum. Çünkü en küçük oğlu doğduğu yıl 29 Eylül 1947 tarihinde 63 yaşında ölmüş. Büyüklerin anlattığı ya da bildiğimiz tek şey dedenin Giritli olduğu, bu yüzden köyde de onun soyundan gelen dayılarıma Giritli dendiği. Şimdi biri hariç ölmüş olan dayı ve teyzelerime Girit’le ilgili sorduğum sorulara bir yanıt alamadığımı anımsıyorum. Çünkü onlarında bir bilgisi yoktu. Ya dedem bir şey anlatmamıştı ya da onlar öğrendiklerini kendilerine saklamıştı.

Ama bilmeden bazı kültürlerin aktarıldığını da görüyoruz. Örneğin annem kabak çiçeği dolmasını çok yapar ve bizde severek yerdik. Yıllar sonra okuduğum Yaşar Kemal’in üçlemesi olan ‘Fırat Kan Akıyor Baksana’, ‘Karıncanın Su İçtiği Yer’ ve ‘Tan Yeri Horozları’ kitabının egeyi anlattığı bölümdeki kabak çiçeği dolmasından söz etmesi ve bunun bir Girit yemeği olduğunu yazması beni çocukluğuma götürmüştü.

Girit’le ilgili dönem dönem araştırma yapmak istesem de dedemin tarihsel süreci ile ilgili yazılı ve sözlü bir kaynağa ulaşamayışımdan bu araştırma isteklerim hep kursağımda kaldı.

Mustafa Yavuz’un ‘Demokratik İhtilaller Çağında Girit’ kitabı benim Girit’le ilgili araştırma ve inceleme isteğimi yeniden depreştirdi. Bu heyecanla okudum kitabı. Bilmediğim birçok konuda bana ön açıcı oldu diyebilirim.

Kitabın yazarı, sosyalist bir örgütlenmenin içinden geliyor. Cezaevinden çıktıktan sonra bir süre ülkede sıcak mücadelenin içinde yer almış ve ardından İsviçre’ye yerleşmiş.

Girit göçmenlerinin yaşadığı Antalya’nın Şarampol mahallesinde doğup büyüyen yazar, Girit üzerine araştırma fikrine ilk burada karar vermiş. Avrupa’da ve Türkiye’de yayınlanmış birçok kaynağı derledikten sonra kendi yorumlarını katarak kitabı yazmış.

Girit’in Osmanlı öncesi ve Osmanlı sonrası sürecindeki ayrıntılara girilen kitapta, tüm dünyada feodalizmden kapitalizme geçişlerin yaşandığı bir dönemde küçücük bir adadaki altüst oluşlar, Osmanlı – Rus savaşı, Helen ihtilali, büyük devletlerin çıkarları doğrultusunda çökmekte olan Osmanlı üzerindeki hakimiyetleri, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Girit’teki hakimiyeti, Balkanlardaki ulusal uyanışlar, Ermenilerin başkaldırışı ve tüm bunların adaya yansımaları ele alınmış.

Kitap, Osmanlı’nın adayı fethettiği 1645’lerden başlayıp adayı tamamen terk ettiği 1913 yılları arasındaki 1821 Helen İhtilali, 1830-1841 Girit’te Mısır hakimiyeti, 1853-1856 Kırım savaşı,1866-1869, 1878, 1885, 1889 Girit olayları, 1896 Ermeni olayları ve Girit’e yansımaları, 1897 Osmanlı Helen savaşı ve Estiye katliamı, 1905 Theriso ayaklanması ve otonom devletin öne çıkması, Balkan savaşı ve Girit sorunun nihai çözümü ve Giritli Müslümanların göçü ayrıntılı olarak incelenmiş.

Osmanlı öncesi adada Venedikler hakimdir. Venediklilerin uyguladığı vergi ve baskı politikasından dolayı özellikle Ortodoks Hristiyan Rumlar Venediklerden rahatsızdır. Osmanlıların adayı fethetmesine bu yüzden Ortodoks Hristiyan Rumlar pek bir ses çıkartmadıkları gibi Osmanlıların gelmesini içten içe desteklemişlerdir.

Venediklilerin baskıcı siyasetinden bıkan Giritli Ortodoks Hristiyan Rumlar Osmanlı’nın adadaki hakimiyetine sessiz kalmışlar, hatta bir kısmı da aynı Arnavutluk ve Bosna’da olduğu gibi gruplar halinde Müslümanlığı seçmişlerdir. Müslümanlığı seçmelerinde Müslümanlardan ve Hristiyanlardan toplanan vergi orantısızlığı büyük oranda etkili olmuştur.

Girit’in Müslümanlaşmasında İslam’ın bir öğretisi olan Bektaşilik önemli bir rol oynamıştır. Aynı süreçler Osmanlı’nın fethettiği diğer yerlerde de benzeri olmuştur. Fethedilen topraklara Osmanlılar ağırlıklı olarak Konya, Karaman yöresinden getirdikleri Bektaşi Türkmen aşiretlerinin fetih ettikleri topraklara yerleştirerek İslamı yaymaya çalışmışlardır.

Osmanlıların uyguladığı zorla ya da gönüllü olarak Türkmen aşiretlerinin iskanı / koloniler kurma siyasetini Girit’te uygulayamamıştır. Örneğin Balkanlar ve Kıbrıs Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra balkanlara ve adaya çok sayıda Türkmen göçürülmüş iken Girit’te böyle bir durum tespit edilememiştir. Girit’te Ortodoks Hristiyan Rumların bir kısmı İslamı seçmiş olması adanın Müslümanlaşmasında önemli bir etken olmuştur. Ortodoks Rumların Müslüman olmasına rağmen adanın üçte ikilik bölümü yine Hristiyan Helen olarak kalmıştır.

Osmanlı’nın adadaki tüm haklarından vazgeçişi sonrası Girit’in önce otonom ve ardından Yunanistan’a katılışında kendisi de bir Giritli olan Eleftherios Venizelos’un hakkını teslim etmek gerekiyor. Hepimizin anımsayacağı gibi kurtuluş savaşının ardından Mustafa Kemal ile Eleftherios Venizelos’un antlaşmaları sonucu Ege’nin iki yakasına barış gelmiştir. Venizelos bu yüzden bizlere yabancı sayılmaz.

Halkların iradesini hiçe sayan her savaş kötüdür. Savaşın yükünü emekçi halklar çekerken rantını bir avuç hakim sınıf yemektedir. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. Bu barbarlığın yaşandığı ilkel toplumlarda da, uygarlığın yaşandığı emperyalist çağda da aynıdır.
Savaş halklara açlık, sefalet sürgün ve ölümün dışında hiçbir şey getirmemiştir.

Girit, Osmanlı öncesinde Venedikliler tarafından baskı ve zulmü altında yaşarken, 1645 sonrası ise bu sefer Osmanlının baskı ve zulmü altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Venediklilerle Osmanlılar arasındaki tek fark düşürülen vergi oranları ve baskının biraz daha yumuşatılmasıdır.

Girit’in Osmanlı öncesi tarihinden Osmanlı’nın adadan ayrılışına kadar ki sürecini inceleyen yazar objektif olmaya çalışmış.

Kitap özel olarak Girit’i anlatmış ama genel olarak aynı tarihsel dönemdeki Avrupa’daki egemen devletleri, onların hakimiyet biçimlerini ve diplomatik oyunlara göndermeler yapmış.
Tarihsel sürece ilgi duyanlar için önereceğim bir kitap.

Salim Turgut
27 Aralık 2022 / İstanbul

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM