Mirza Turgut
Kızılderililerin av dansı aslında, ava hazırlıktan, başka bir şey değildir.
Dansta ağıtlar yakılırken, fiziksel gösteriler yapılır; çocuk, genç, ihtiyar, erkek- kız herkes, yani kabilenin tamamı, dansın içinde yer alır.
Dans, ilkel insanın, vücudunu güçlü hissetmesi ve zihinsel olarak ava hazırlanmasından başka bir şey değildi.
İnsansal kültür bir biçimde devam etti; av dansı daha sonraki yıllarda ,halk oyunları ya da folklor olarak günümüze kadar geldi.
Bugün folklor da dediğimiz halk dansları, böylesi bir tarihsel arka plandan beslendi.
Dolayısıyla folklor toplumun yaşayan hafızasıdır, aynı zamanda.
Folklor, toplumumuzun yüzyıllardır topluca yarattığı emek ve çalışmanın, dayanışma ve toplumsallık değerlerinin, günümüze taşınmasıdır.
Halk hikayeleri, fıkralar, destanlar , halk ozanları, türküler demokratik halk kültürünün taşıyan sanatsal yaratım dilleridir.
Folklar, Anadolu insanının, doğa ile mücadelesini, imgesel olarak, figürlere, hareketlere, imajlara dökülmesidir.
İklim ve coğrafya halkın duyuşunu, düşünüşünü, yaşamı anlamlandırması ve algılamasını değiştirmiştir.
Örneğin Erzurum’un soğuk iklimi, halk oyunlarını daha sert ve mücadeleci bir biçime sokarken; Adıyaman ya da Silifke’nin şartları, hem figürleri hem de imajları değiştirmiştir.
Farklılıklarına rağmen halk oyunlarının temel özelliği, emek ve çalışmanın ürünü olmaları ve yaşamın, çalışmanın eğlenceye dönüştürülmesidir.
Halk oyunları, yaşamın çeşitliliği ve çok sesliliğini yansıtır.
Bireysel de oynansa da temel olarak topluca icra edilir.
Bu arada kadın ve erkeklerin yan yanalığı, birlikteliği vardır.
Osmanlı egemen ideolojisi ve estetiğinin, kadını dışlamasına karşın, halk oyunlarında, kadın- erkek birlikteliğine vurgu vardır.
Halk oyunları, Osmanlı’nın baskıcı sistemi karşısında emek ve çalışma ile yoğrulmuş, demokratik kültür adacığıdır ve bu nedenle genel insansal karakterdedir.
Bu bağlamda Silifke halk oyunlarını değerlendirebiliriz.
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki Silifke oyunları Yörük-Türkmen kültürünün Silifke şartlarında yeniden üretilmesidir.
Silifke’nin coğrafi, ekonomik şartları, Türkmenlerden önceki yaşantının bıraktığı kültür mirası ile Yörük-Türkmen kültürünün sentezi, Silifke folklor ve halk oyunlarının özgünlüğünü ortaya koyuyor.
Ve tabi ki bütün sürecin, doğa-insan beraberliği olarak çeşitli figürlerle dışa vurmasıdır da.
Karamanoğulları’dan gelen Yörük-Türkmen damarı, doğa karşısında emek ve çalışmanın ürünü olarak çeşitli biçimlerde günümüze taşınmıştır.
Silifke ve çevresinin, arı-duru Yörük -Türkmen kültür damarlarını çeşitli biçimlerde günümüze kadar taşımış olmasını nasıl açıklayacağız?
Soru önemli ve tek bir cevabı yok.
Ve tabi niçin Mersin merkezin folkloru yok da Silifke’nin böylesine güçlü folklor genetiği var?
Mersin’in folklorü olmadı, olamazdı; çünkü baskın bir kültür kodlaması yoktu. Çok dinli, çok etnik yapılı ve çok mezhepli bir genetiği temsil ediyordu. Silifke’de ise başından bu yana baskın bir Yörük Türkmen kültürü egemendi.
Silifke, Osmanlı idaresini kolay girmedi ve Osmanlı ile Karamanoğulları yıllarca çatıştı.
Çatışmanın gizli şifresi, Osmanlı’nın Fars-Arap kültür sistemi karşısında, Türkmen –Yörük kültür geleneğinin bir biçimde direnişiydi aynı zamanda.
Silifke ve yöresi işte bu nedenle geleneksel Türk kültürünü, kendi özgün karakteri ile 20. yüzyıla taşıyabildi.
Ve halen dünyanın bir çok yöresinde tanınmasının bilinmesinin nedeni de buradadır.
İkincisi, Silifke Osmanlı’nın denetimine girdikten sonra 260 yıl Kıbrıs’a bağlı kaldı.
Bu süreç, Osmanlı kültürünün kapsama alanına girmesini daha da geciktirdi.
Ve tabi çok daha önemlisi, Karamanoğulları’nın temsil ettiği Türkmen kültürünün derinliklerinde , Anadolu aydınlanması dediğimiz, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Nasrettin Hoca’nın oluşturduğu humanist kültür damarlarının mevcut olmasıdır.
Ve yine işte bu nedenle, Silifke ve civarının demokratik kültür genleri, hoşgörüye , farklı kültür ve inançlara saygıya dayalı olarak oluşmuştur.
Öte yandan Silifke, hem deniz, hem Toros eteklerinin iklim ve coğrafyasından etkilendi.
Poyrazın etkili günlerinde ortaya çıkan halk dansları ile yaz günü üretilen halk ezgilerinin birbirinden farklılığı, müthiş bir kültür zenginliğini oluşturmuştur.